9 Mayıs 2012 Çarşamba

Öğrenciler vasatın üstüne çıkmalı




İstanbul Aydın Üniversitesi’nde International Marketing öğrencilerime hem ders anlatıyor, hem hayali şirket kurduruyorum ve grup çalışması yapmalarını sağlıyorum. İş dünyasından konuşmacılar davet ediyorum. Geçen hafta hizmet sektöründe faaliyet gösteren ve Türkiye’de şoförlü araç temininde pazar lideri, Avrupa’da ise ilk üçte yer alan Orijinal firmasının ortağı Murat Şahin’i davet ettim. Dolayısıyla klasik anlamda sınav yapmayı da sevmiyorum. 70’i aşan öğrencime bir Türk veya yabancı markayı seçmesini ve ekip olarak pazarlama stratejisini, rekabeti,misyonu,vizyonu ve tecrübeleri anlatması ödevini verdim. Ekip çalışması yapacaklardı. Bu hafta sunumları izlemeye başladım.

İş hayatında gerçekten yükselip, önemli konumlara gelecek kişilerle hayatı boyunca vasat kalacak kişiler o kadar belli oluyor ki! Sunum yapan bir öğrencim, takım elbise giymiş, hazırladığı ödevi çalışmış, tüm sorulara yanıt verebiliyor, bize ilginç reklam ve filmler izletebiliyor. Başka bir öğrenci ise ekip arkadaşlarının üstüne ödevi yıkarak, hiç hazırlanmadan, hazırladığı ödevde ne olduğunu dahi bilmeden başlıyor, kağıttan okumaya. Bir başkası ise biraz kağıttan okuyor biraz da anlatım yapıyor, örnekler veriyor, tam kıvamında. Sınıfta bir uğultu ve her seferinde sınıftaki öğrencileri sunum yapan arkadaşlarına karşı saygılı olmaya davet ediyorum.

Öğrencilerime değer veriyorum. Onlarla bildiğim her konuyu paylaşıyorum.Hepsi ülkemize seçtikleri sektörlerde çalışarak, hizmet edecekler. Kimisi tanınmış bir işadamı olacak, kimisi de bir yönetici. En üzüldüğüm konu ise genel kültürün çok zayıf olması. Gazete okumuyorlar. 80 darbesinden, 28 Şubat’tan, köşe yazarlarından haberleri yok. Kitap hiç okumuyorlar. Ben pazarlamada da çok doğru olan 80-20 kuralına çok inanırım. 70 kişilik sınıfın yüzde 20’si olan 14 kişinin çok parlak olduğunu ve saygın yerlere gelebileceğini görüyorum. Gerisi ise ne yazık ki vasat kalıyor. Onlara okumalarını,seyahat etmelerini, boş zamanlarında çalışmalarını, çevrelerindeki herkese saygılı olmalarını öğretmeye çalışıyorum.

Sınıfa gelen öğrencilerin çoğunda kalem,kağıt,defter yok. Hepsi internet ve telefonlarla tuşlamaya alışmış. Yazmak tarihe karışıyor. En çalışkan, en iyi not alan arkadaşından defteri alıp, tüm sene derslere katılmayıp, sınava girmek sadece kendini kandırmak. Ders başladıktan 20 dakika,yarım saat sonra bile bir kafeye girer gibi sınıfa girip, özür dilememeyi üstün bir özellik sanmak çok üzücü. Tabii eğitimin bir kısmını okul, esaslı kısmını ise aile verir. İşte ailenin disiplinli eğitiminden mahrum kalmış herkes için gerçekten kendilerini eğitmelerini ve yetiştirmelerini tavsiye ediyorum. Yıllar önce Sabah Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Erdal Şafak’ın Fransızcayı kimsenin yardımını almadan kitaptan ve tamamen kendi kendine öğrendiğini duyup şaşırmıştım. İnsan herşeyi öğrenebilir, yeter ki azmetsin. Olanaksızlıklar yüzünden aileyi suçlamak en kolayı.İşyeri geç gelmeyi,az çalışmayı asla kabul etmez, hemen işten atıverir. İşte okulda öğrenemeyenler ve kendini yetiştiremeyenler iş hayatı tarafından ,fakat üzücü ve acı bir şekilde terbiye edilecekler. Keşke bunlara hiç gerek kalmasa...
Bu yazı İzmir Gözlem Gazetesinde    2012.05.04      Tarihinde Yayınlanmıştır. 
http://www.gozlemgazetesi.com/yazarlar/nurdan-tumbek/897-ogrenciler-vasatin-ustune-cikmali.html